Tıbbi biyolojide şu sıralar en ‘sıcak’ konulardan biri, vücudumuzdaki bakterilerin sağlığımız üzerine etkileri. Amerika’da yaklaşık 150 milyon dolarlık bir bütçeye sahip “İnsan Mikrobiyom Projesi” ile elde edilen ilk bulgular bile çok ilginç. Vücudumuzda insan hücresinin 10 katı kadar ‘mikrop’ hücresi yaşıyor, ve bunun %90’ını bakteriler oluşturuyor. Yani bir bakıma insandan çok bakteriyiz! Bu bakterilerin toplam ağırlığı yaklaşık 1.5 kilo – yani beynimizle aynı! Özellikle de bağırsaklarımızda yer alan bakteriler adeta bir organ gibi davranarak obeziteden otizme, kanserden kalp hastalıklarına kadar birçok hastalıkta önemli roller oynuyor.
Vücudumuzdaki bakteri, mantar ve virüs popülasyonunun, yani ‘mikrop’ların tamamına ‘mikrobiyom’ adı veriliyor. Mikrobiyomumuz özellikle bağırsaklarımızda yoğunlaşıyor, ve bunun dışında çoğunluğu ağzımızda, boğazımızda, midemizde, derimizde, solunum yollarımızda ve idrar kanalları ve üreme organlarımızda yer alıyor.
Tüm bu organlarımızdaki bakteri, mantar ve virüsler hassas bir denge içindeler. Bakterilerin yararlı olanları da var, zararlı olanları da, mantar ve virüsler ise genelde daha istenmeyen türden. Faydalı bakteriler birçok olumlu etkinin yanı sıra, zararlı diğer mikropların sayılarını kontrol altında tutmaya da yarıyor. Özellikle geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı bu hassas dengeyi bozup, bazı dirençli ve zararlı mikropların baskınlaşmasına neden olabiliyor.
Mesela bu nedenle bebeklerde ‘pamukçuk’ yani ağızda mantar üremesi, genelde antibiyotik kullanımından sonra gözleniyor. Aynı şekilde antibiyotik kullanan veya bir dönem yoğun bir şekilde ağrı kesici veya anti-enflamatuar ilaç kullanan bayanlarda da vajinal mantar (maya) enfeksiyonu gözlenebiliyor. Çünkü bakterileri yok edince mantarlar baskın hale geliyor!
Bir bebek olarak dünyaya geldiğimiz ilk anlarda annemizin doğum kanalından geçerken ve anne sütü ile aldığımız ilk bakteriler, mikrobiyomumuzun ilk tohumlarını oluşturuyor. Hayatımızın özellikle ilk yıllarında bu bakteriler bağışıklık sistemimizi yararlı ve zararlı mikropları ayırt etme konusunda ‘eğitiyor’.
Yakın zamana kadar bağırsaklarımızdaki yararlı bakterilerin sadece B ve K vitamini sentezinde rol oynadığını duyuyorduk. Oysa ki artık bağırsak bakterilerinin bağışıklık sistemi ve tüm vücudumuz üzerinde çok önemli etkileri olduğu anlaşılıyor. Sağlıksız bir bağırsak bakteri nüfusuna sahip olan bireyler sık sık kabızlık veya ishal çekiyor, kilo almaya ve depresyona daha yatkın oluyor, ve bazı kanser türlerine yakalanma riskleri daha yüksek oluyor. Hatta bu bakterilerin önemi o kadar arttı ki Amerika’da metabolik sorunlar ve obezite yaşayan insanlara sağlıklı bireylerin bağırsaklarından bakteri nakli yapılmaya başlandı.
Türkiye, en sık antibiyotik reçete edilen, hastaların sık sık grip ve nezle gibi virüs kaynaklı hastalıklar için bile antibiyotik kullandığı ülkelerden biri. Oysa ki antibiyotikler virüslere karşı etkisizdir, ve bakterileri öldürür. İyi kötü ayırt etmeden çoğu bakteriyi öldürüp, geriye sadece güçlü olanları bırakır. Bu kalan bakteriler git gide daha sık ve daha zor iyileşen hastalıklara sebep olur.
Peki, ne yapmalı?
Antibiyotiklerin ne durumlarda gerçekten gerekli olduğu hakkında Amerikalı bir çocuk doktorunun yazısını burada paylaşmıştım.
Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmanın yanı sıra, bağırsak bakterilerimizi sağlıklı ve dengeli tutmak için D vitamini seviyelerimizi 80 ng/ml üzerine çıkarmak, bol bol ev yapımı yoğurt ve kefir tüketmek ve dengeli beslenmek gerekiyor.
Bakteri nüfusumuz 20dk’da bir yenileniyor ve beslenme şeklimize göre bir gün uyandığımızdaki mikrobiyomumuz, önceki günden tamamen farklı olabiliyor. Fazla karbonhidrat ya da sıfır karbonhidrat gibi ektsrem uçlara dayandığımızda, bu şartlara uyum sağlayabilen bakteri türleri bağırsaklarımızda baskınlık kazanıyor, ve dengeler değişiyor.
Yani herşeyden yemeli, ama azar azar yemeliyiz. Her öğünümüzde yeşillik, diğer renkli sebze/meyveleri protein ve yağ arasında bir denge kurmalıyız, ve doğalından tüketmeliyiz.
Benim deneyimlerim ve tutumum
Ben yaklaşık 10 senedir antibiyotik kullanmadım. Çok kolay hasta olmam, olsam da vitaminler alır, hafif atlatırım. Bebeğim şu an 2 yaşında ve henüz hiç antibiyotik almadı. İnşallah mümkün olduğunca da kullanması gerekmez.
Bu tutuma gelmemdeki belki de en önemli deneyimim, Kanada’da yaptığım staj sırasındaydı. İki hafta gelip giden bir boğaz ağrısının sonunda doktora gittim. Türkiye’de alışkın olduğum, doktorun birkaç soru sorup, boğazıma bakıp sırtımı dinleyip hemen antibiyotik ve/veya Tylol/Nurofen/Benical gibi bir hap (ilaç demiyorum çünkü bunlar iyileştirmiyor, sadece ağrıyı hissetmemizi engelliyor) reçete ettiği muayenelerden çok farklı bir muayeneydi. Doktor uzun uzun sorular sorup, karnım, bacaklarım ve dizlerime kadar tüm vücudumu muayene edip, herhangi bir ağrı veya acı olup olmadığına baktı, ve sonra boğaz kültürü aldı. “Rahatsızlığın virüs kaynaklı da olabileceğinden antibiyotiğe başlama, bol bol vitamin al ve ılık çaylar iç. Bakteri kültürünün sonucuna göre 2 gün içinde haber vereceğiz” dedi. Ertesi gün aradılar ve “Tehlikeli bir bakteri türüne rastlanmadı, antibiyotik kullanmayın” dediler. Ve gerçekten de boğaz ağrım bir-iki gün sonra tamamen geçti ve geri de dönmedi.
Sonuç olarak aslında antibiyotiklere sandığımızdan çok daha az ihtiyacımız var ve vücudumuzdaki bakteriler sandığımızdan çok daha fazla öneme sahip.
Ailelerimizin sağlığı için hep en hayırlı kararları vermemiz dileklerimle..
Kaynaklar:
https://commonfund.nih.gov/hmp/sciencenews
http://en.wikipedia.org/wiki/Microbiota
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3908754/
http://link.springer.com/article/10.1007%2Fs00213-014-3810-0
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3038963/
http://www.huffingtonpost.com/dr-raphael-kellman/the-microbiome-diet-evolv_2_b_6436122.html
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3771816/
Antibiyotik kullanımıyla ilgili vermiş olduğunuz bilgileri dikkatle okudum. Yazınızı çevremle de paylaşacağım.