Hamilelikte kadınlar ne yemeli ne yememeli? Hamilelikte bundan daha fazla tartışılan ve araştırılan başka bir konu yoktur muhtemelen. Bebek bekleyen bir kadın bu haberi verir vermez ağzına kesinlikle koymaması gerekenler, yemesi gereken gıdalar gibi listelerle bombardımana tutulur.
Ama merak etmeyin burada yasaklardan bahsetmeyeceğim. Hatta bu yazının ana fikri tam tersi; bol çeşitli yiyin ki çocuğunuz da yemek seçmesin 🙂 Yani doktorunuzun uzak durmanızı özellikle tavsiye ettiği gıdalar dışında her şeyden yemelisiniz aslında. Mesela hamileliğinde kırmızı et yemediği için şimdi çocuğuna da et yediremeyen bir tanıdığım var. Ben de hamileliğimde bol tükettiğim sebzeleri şimdi bebeğimin daha çok sevdiğini gözlemliyorum. Yani bebeğinizin brokoli yemesini istiyorsanız, siz de hamileyken yemeyi unutmayın 🙂 (Bknz. 12 adımda yemek seçmeyen bir çocuğa sahip olun)
Peki hamilelikte annenin yediği besinler doğumdan sonra bebeğin neler yemeyi sevip sevmeyeceğini nasıl etkiliyor? Bu konuda bilimsel araştırmalar bakalım ne diyor?
Tuhaf Kokulu Yeni Doğanlar
Annelerin hamilelikteki beslenme alışkanlıklarının gelişmekte olan bebeklerini etkileyebileceğini işaret eden ilk bilimsel ipucu, kadın doğum hastanelerinin değişik kokularla doğan bebeklerle ilgili raporlarına dayanıyor.
Bu konuda en bilinen vaka çalışmalarından bir tanesi İsrailli bir ekip tarafından yapılmış. Ekip, annelerin hamilelikten önce yediği bir yemeğin kokusunu anımsatan kokularla dünyaya getirdiği dört tane yeni doğan bebek tanımlıyor.
Bu çalışmadaki iki anne belirgin bir şekilde kimyon kokan bebekler dünyaya getiriyor. Bir kaç sorudan sonra, anneler araştırmacılara doğuma yakın günlerde kimyon, sarımsak, tuz, yağ ve biberden oluşan acı bir orta doğu sosu (“schug”) tükettiklerini söylüyorlar. Diğer annenin yenidoğan bebeği ise keskin bir çemen otu kokusuyla doğuyor. Çemen otu baklagillerden tohumlu bir bitkidir ve hafif tatlı ve cevizimsi bir lezzeti vardır. Ve anneye sorulan benzer sorulara gelen cevaplardan öğrenilen annenin doğumdan hemen önce çemenotundan yapılan “Hilbeh” adlı bir Yemen yemeği yediği oluyor.
Bu vakalar ve raporlar, annenin hamilelikte beslenmesinin bebekleri üzerinde kalıcı etkilerinin olabileceğine dair ilk ipuçları oluyor. Bir sonraki adım ise bu şekildeki doğumların oluşmasındaki biyolojik mekanizmaların tanımlanması oluyor.
Amniyotik Sıvı Aroması
Tükettiğimiz yiyecek ve içecekler mide ve bağırsaklarda küçük moleküllere ayrılır ve bağırsaklarda emilerek dolaşım sistemine aktarılır. Hamilelik sırasında koku üreten moleküller de dahil olmak üzere dolaşım sistemimizde kan içinde bulunan bu moleküller göbek kordonu ve plasenta aracılığıyla anne karnındaki bebeğin kan dolaşımına aktarılabilir.
Rahmin içinde fetüs, jelimsi bir sıvıyla (amniyotik sıvı) dolu bir kese (amniyon kesesi) içinde gelişimini sürdürür. Anne rahminde gelişen bebek bu amniyotik sıvı içerisine idrarını da yapabilir. Bu da anneden gelen koku üreten bu moleküllerin bir kısmı ilk önce göbek kordonu ve plasenta yoluyla bebeğe, oradan da amniyotik sıvıya geçebilir demektir. Anne karnındaki bebeğin bu kokulu moleküllerle dolu amniyon kesesi içerisinde 40 hafta boyunca yıkandıktan sonra, biraz kokulu bir şekilde oradan çıkması oldukça normal görünüyor.
Julie Mennella ve ekibi ilk olarak hamilelikte annenin beslenmesinin anne rahmindeki amniyotik sıvının kokusunu etkilediğini deneysel olarak gösterdiler. Araştırmacılar öncelikle ABD’de rutin olarak gerçekleştirilen amniyosentez aşamasının hemen öncesindeki on hamile kadın belirliyorlar. (Amniyosentez; bir takım tıbbi testler yapmak için amniyon kesesindeki sıvıdan büyük bir iğne yardımıyla bir miktar çekilmesi işlemi.) Amniyosentezden yaklaşık 45 dakika önce bu on kadından beşinden sarımsak özü içeren bir kapsül yutmaları istenirken diğer 5 kadından süt içeren kapsüller yutması istendi.
Araştırmacılar daha sonra alınan örnekleri test ettirmek amacıyla 13 kişilik bir koku paneli oluşturdu ve bu 13 kişiye sarımsak kapsülü içirilen bir kadından alınan örnekle süt kapsülü içirilen kadından alınan örnekler sunuldu. Bu 13 kişilik panel sunulan örneklerin hangi grup kadından alındığını bilmiyorlardı ve onlardan beklenen hangi örneğin sarımsak gibi koktuğunu belirledikleri bir karar vermeleriydi. Sonuçlar oldukça açıktı. Neredeyse hiç istisnasız herkes sarımsak kapsülü yutturulan kadından alınan amniyotik sıvının kokusunun daha çok sarımsağa benzediğini söyledi. Amniyosentezden hemen önce hamile kadınlara verilen bu sarımsak özleri amniyotik sıvılarına kendi kokularını vermişti.
İkinci üç aylık dönemde annenin amniyotik sıvısının yediklerinden etkilendiğini bilmek önemli, çünkü bu dönemde fetüs bu sıvıyı içebiliyor. Bu dönemdeki bir fetüs günde 1 litre amniyotik sıvı içebilir ve bu miktar amniyon kesesindeki tüm sıvının yarısına eşit. Bebeğin bu sıvıyı içmesi rahimdeki amniyotik sıvı döngüsünün düzenlenmesine yardımcı olur ve aynı zamanda bebeğin solunum ve sindirim sistemlerinin gelişmesini sağlar.
Tüm bunlar akıllara bir soru getiriyor. Anne karnındaki bebeğin annenin yediklerine göre tadı ve kokusu değişen bu sıvıyı içmesi doğumdan sonra beslenme tercihi geliştirmesini sağlar mı?
Bebeklerin Koku Tercihlerinin Test Edilmesi
Tabii ki, lezzet algımızın oluşmasında tat duyumuz kadar koku duyumuz da önemlidir.
Doğum öncesi dönemde amniyotik sıvının ağız ve burun yoluyla yutulabilmesi bu amniyotik sıvı içerisindeki koku veren moleküllerin burundaki koku reseptölerine tamamen erişebileceğini gösteriyor. Peki ana rahminde bebeklerin bu kokulara maruz kalması doğumdan sonra bu kokuların daha çekici gelmesine neden olur mu?
Bu fikir Fransız bir araştırma grubu tarafından incelendi. Meyankökü aromalı gıda tercihlerine göre iki grup hamile kadın ele alındı. İlk grup kadın meyankökü aromasını seven ve düzenli olarak tüketen 12 kadından oluşuyordu. İkinci grup ise hamileliği boyunca hiç meyankökü aromalı gıda tüketmemiş 12 kadından oluşuyordu. İlk gruptaki hamile kadınlara yeterli miktarlarda meyankökü aroması tüketmiş olduklarından emin olmak için son iki hafta makul ölçülerde aromalı şekerleme, kurabiye ve içecekler verildi. Bebekler doğduktan hemen sonra burunlarının altına birbiri ardına iki pamuklu çubuk koyuldu. Pamuklu çubuklardan bir tanesi meyankökü şurubuna batırılmışken diğer parafin yağına batırılmıştı. Araştırmacılar bebeklerın bu farklı kokulara verdiği tepkileri videoya çektiler.
Anneleri meyankökü aromalı gıdaları tüketen bebekler bu videolarda meyan kökü şurubuna batırılmış pamuklu çubukta parafin yağlı olandan daha fazla ağız açma, emme, dil çıkarma gibi ağız hareketi yaptığı görülüyor. Ayrıca videolarda parafin yağı kokulu çubukta bu bebekleri diğerine göre daha fazla hoşnutsuzluk gösterdiği görülüyor. Bu bebeklerle karşılaştırıldığında annesi meyankökü aromalı gıdalar tüketmeyen bebekler her iki çubukta da aynı miktarda ağız hareketi yapıyor ve farklı iki kokuya herhagi bir tercih göstermiyorlar.
Bebeklerin Yemek Tercihlerinin Test Edilmesi
Bu bilimsel araştırma zincirinin sıradaki halkası hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin yemek tercihlerini etkileyip etkilemediğini görmek olacaktı.
Julie Mennella ve arkadaşları bu fikri test etmek için 29 hamile kadınla bir deney tasarladılar. Bunlardan 15 tanesinden hamileliğinin son 3 aylık döneminde 3 hafta boyunca haftada 4 gün 300 ml havuç suyu içmesi istendi. Kalan 14 tanesinden ise bu dönemde havuç yemekten kaçınmaları istendi.
Deneyin ikinci kısmı ise bebeklerin beslenme düzenlerine katı gıdaların da eklendiği dönemde, yani bebekler doğduktan dört-beş ay sonra yapıldı. Bu zamanlarda araştırmacılar deneklerin evlerine iki ziyaret yaparak beslenme zamanında bazı gıdalara nasıl tepki verdiklerini incelediler. İlk ziyaretlerinde annelerden bebeklerini havuç sulu tahıl ezmesiyle beslemeleri istenirken, ikinci ziyaretlerinde anneler bebeklerini sadece su katılmış tahıl ezmesiyle beslediler. Annelerden bebeklerinin tahıl ezmesini üç kere reddetmesinden sonra normaldeki gibi beslemeye dönmelerini istediler.
Çalışmanın sonuçları ilginç; havuç suyu içen annelerin bebeklerinin havuç sulu tahıl ezmesine daha farklı tepkiler verdiğini gösteriyor. Bu bebekler havuç sulu tahıl ezmesine normal tahıl ezmesinden önemli ölçüde daha az negatif yüz ifadesi gösteriyor. Bu bebeklerle karşılaştırıldığında diğerlerinde ise havuç sulu tahıl ezmesiyle havuç suyu katılmamış tahıl ezmesine aynı derecede olumsuz yüz ifadesiyle tepki verdikleri görülüyor.
Ayrıca bu deneyin hipotezini bilmemelerine rağmen havuç suyu içen anneler bebeklerinin havuç aromalı tahıl ezmelerini sade tahıl ezmelerinden daha fazla sevdiklerini söylediler. Havuç yemeyen anne grubunda ise bebeklerinin iki ayrı yemeğe bir tercihleri yoktu.
Efsane mi Gerçek mi?
Bu araştırmalar annelerin hamilelikteki beslenmelerinin bebeğin içinde büyüdüğü amniyotik sıvının aromasını değiştirebildiğini gösteriyor. Bebek bu amniyotik sıvıyı yutarak burnundaki koku reseptörlerinin bu koku veren moleküllere maruz kalmasını sağlıyor. Ve anne karnındaki bu kokulara maruz kalan bebeklerin doğduktan sonra da kokuları tanıyarak bu tatları daha çok tercih etmesi kulağa gerçekten muhteşem geliyor!
Kaynak: http://www.iflscience.com/health-and-medicine/does-mum-s-diet-during-pregnancy-influence-her-baby-s-food-preferences/
Yorum yap